Keşke ölseydim seni böyle görmeseydim.
Aylar sonra gözlerine rastladığım o andan sonraki sözlerini düşündüm. Benim bir tek şeyi görmediğimi söyleyebilir misin? Sorun kalman ya da kalmaman değildi. Hiçbir zaman da olmadı. Gözlerin vardı, ama bakışların yoktu. Sözcüklerin vardı, ama sesin yoktu. Öpüşlerin vardı ama büyü yoktu. Tenin tenime hep bir tereddütü dokunuyordu. Bedenin vardı, ama ruhun yoktu. Başından savar gibi. Bir yağmurdan kaçar gibi. Sırasını savan bir isteksiz gibi. İstenilmeden üstlenilmiş bir görevi yapar gibi. Sevgili gibi. Gibi.
Kalmayı sen istemedin. Gözlerindeki uzaklaşışı görmemi istemediğini görmemek için gözlerine bakmadım. Ama gözlerini hep görüyordum. Alelacele kurduğun cümlelerde görüyordum gözlerini. Sıraladığın gerekçelerde, inanmamı bekler gibi yapıp, ama inanmayacağımı bildiğin halde, umursamayarak ileri sürdüğün bahanelerde görüyordum gözlerini. Geldiğinde bana sıcak bir çorba yapmaktan bahseden ve yüreğindeki sevgiyi anlatmaya doyamayan o tatlı sesinin yokluğunda görüyordum gözlerini. Sorduğum soruların yanıtlarına kavuşamayışında görüyordum gözlerini.
Ben ihtiyacım olduğunda insanıma, gerçekten ihtiyacım olduğunda, bir tek o zaman "-Gitme, sana ihtiyacım var!" demem. Başka zaman derim. Çünkü ihtiyacım yoktur. Derim, çünķü bilmesini isterim ki ihtiyacım olduğunda asla "-Sana ihtiyacım var, gitme!" demiyeceğimdir. Demeyeceğimdir. Demedim.
Gerçek yaşama, gerçek duygulanıma, gerçek düşünüşe, gerçeğe müdahale etmem ben. Edemem. Seyrederim sadece. Bugün sadece seyrettiğim gibi. Müdahale yoktur, istek yoktur, zekamın karşımdakini çelişkiye düşüren aforizmaları yoktur o anlarda. Çünkü gerçekten ihtiyacım vardır sevgiliye, sevgiye, ilgiye. Sevgilinin önceliklerinde neredeyim? Düşlerinde, düşüncelerinde var mıyım? Yüreğinde? O anlarda herşey görünür. Yürek bile! Görmediğim sanılır. Anlamadığım sanılır. Hissetmediğim sanılır. Sadece seyrederim. Çünkü gerçekten ihtiyacım vardır. Sevgiliye. Sevgiye. İlgiye.
Çevremdeki herkes içinde geçerlidir aynı tavrım. Bir başkası için dünyayı ayağa kaldırırım. Ama bir insana ihtiyacım varsa, bir desteğe kendim için, bir güvene, bir anlayışa asla demem. Sadece düştüm derim. Susarım. O kadar. Birazdan öleceğimi bilsem de tek bir şey talep etmem. Çünkü en gerçek benimdir o anda. O noktada sadece kendimimdir. Ve sadece seyrederim. Onca sözün, onca yeminin, onca dokunuşun, onca bakışın, onca öpüşün ve öpülüşün, sevişin ve sevilişin, onca yaşanmışlığın gerçeğinin sergilendiği, gerçeğimizin gerçekten ilk defa hükmünü bildirdiği anlardır o anlar. Ve her gerçek, - en doğru, en iyi, en güzel, en sonsuz olanlar bile-, gün gelir kendi ölümünü yaşar. Yaşatır bizlere.
Sana "-Kal!" demedim. Sana "-Gitme!" de demedim. Kapıdan çıkarken sen gözlerimin en içine bakmanı istedim. Sadece baktım gerçekten gidecek misin. Asla gitme demem. Kal demem asla. Çünkü gerçekten bir tek sana ihtiyacımın olduğu anlardı. Tüm sözlerin, tüm yeminlerin, tüm öpüşlerin ve öpülüşlerin, tüm dokunuşların gerçekle temas ettigi anlardı o anlar. Ve ben sadece seyrettim
Ağlıyorum.
Keşke ölseydim beni böyle görmeseydin.
"-Tekrar gelecek misin?"
Yanıt yok!
"-Bir daha bu kadar ara verme olur mu!"
Yanıt yok!
Seni seviyorum.
Karşılık yok!
Ama neden gitmek zorundasının yanıtları bolca var sormadigim halde.
Sorun hicbir zaman kalman ya da gitmen olmadi oysa. Bazen bir an öyle sonsuzdur ki. Bazen gerçekten gerçek olarak yaşanmışsa sadece bir an bir ömre değerdir. Bunu bilirsin. Bunu bir tek sen bilirdin. Hepsini gördüm. Hepsini yine anladım. Ama ilk defa düşmüştüm. Ve bir tek sanaydı ihtiyacım.
Sadece seyrettim.
Keşke ölseydim bizi böyle görmeseydim.
Sana ihtiyacım var,
Gitme!
Çünkü düştüm!
Gitme, biraz daha kal.
Çünkü...
Çünķü gitme.
Çünkü seni seviyorum.